گنجور

حاشیه‌گذاری‌های رازق

رازق


رازق در ‫۵ ماه قبل، سه‌شنبه ۲۳ آبان ۱۴۰۲، ساعت ۲۰:۴۵ در پاسخ به کنعان متین دربارهٔ مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۵۰:

گوشه گرفتن یعنی گوشه‌گیر شدن

کران گرفتن یعنی فاصله گرفتن

هر دو به یک معنی هستند

بازنویسی مصرع: ای کسی که از وفا هم گوشه گرفته‌ای و هم کران گرفته‌ای، چرا چنین می‌کنی؟

معنی مصرع: ای کسی که بی‌وفایی پیشه کرده‌ای، چرا با من چنین می‌کنی؟

 

رازق در ‫۵ ماه قبل، سه‌شنبه ۲۳ آبان ۱۴۰۲، ساعت ۲۰:۴۲ دربارهٔ مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۵۰:

ترجمه‌ی ترکی از عبدالباقی گلپینارلی

A vefaya kulak asmayan, neden böyle yapıyorsun, neden
Bu yorguna yüzünü asmışsın; neden, neden


Her solukta, senin yerin yurdun olan, senin vefa tezgâhın
Kesilen gönlümü mızrakla yaralıyorsun; neden, neden


İncin, kuyumcuda müşteriden ödülü aldı
Canı da götürüp gidiyorsun, cihanı da; canı da, cihanı da; fakat neden, neden


Hızır’ın kaynağısın, Kevser’sin, abıhayattan da güzelsin
Senin ayrılık ateşinle ağzı, dudağı, dili damağı kupkuru olan benim ancak; neden neden


Senin kahrın can gibi gizlidir, mührünün izi yoktur
Fakat gönlümde senin için bu izler neden, neden


Dedi ki: Cana can benim, canı görmeyi umma
Fakat yüzün canın şeklini gösteriyor; neden, neden


A başlı başına ışık olan, yıldızlar bile seni görüp utanıyorlar kendilerinden
Peki, böyleyken gene de şüphe bulutuyla örtülüp gönülde ikiyüzlülüğün peydahlanması neden, neden

 

رازق در ‫۵ ماه قبل، شنبه ۲۰ آبان ۱۴۰۲، ساعت ۱۹:۱۲ دربارهٔ مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۱۰۸۵:

ترجمه‌ی ترکی از عبدالباقی گلپینارلی

 

Bütün avları avladın; hele bir daha avlan a benim beyim
Köpeğini salıver de bir av daha yakalasın


Bütün dalgaları yuttun, bütün işleri gördün
Fakat oturma, görülecek bir iş daha kaldı


Bütün paraları saydın, vekile verdin
Fakat bu hesapçıdan da bir başka sayı duy


Birçok gümüş bedenlileri koçtun
Fakat bir soluk daha aç kucağını da bir başka güzeli kucakla


Ne mutlu o kumarbaza ki nesi varsa hepsini elden çıkarır
Hiçbir şeyceğizi kalmaz; ancak bir kere daha kumara girişmek, kumar oynamak isteği kalır


Sen ölümle de, dirimde de ondan başka hiç kimseyi bilmiyorsun
Her gece bir dostu tarafından alınıp götürülen orospu değilsin sen


Onun gözleri nerkis gibi herkese bakmadadır
Her erden bir başka zevk duymada, bir başka mahmurluk elde etmededir


İki sevgilinin kucağında olan kişinin bütün ömrü hor olur gider
Hele sen de yüz göstermezsen ona; bir başkasına dayanırsa o


Çünkü Çin güzelleri bile onun başağını devşirmededir
Can kuşuna onun havasından başka uçacak bir yer yoktur

 

رازق در ‫۶ ماه قبل، سه‌شنبه ۱۱ مهر ۱۴۰۲، ساعت ۱۹:۱۱ دربارهٔ مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۵۵۰:

ترجمه‌ی ترکی از عبدالباقی گلپینارلی

 

Kulağından pamuğu çıkar, kurtuluş sesi geliyor
Kaça suya dalma; abıhayat geliyor


Müşteri’nin aşk nöbetini gökyüzünde çalıyorlar
âşıkların canlarına yüzlerce salâvat gelmede


Baştan başa bal ol, süt kesil; kendinden yok-yoksul ol
Çünkü yok-yoksul kişiye padişahtan öşür gelmede, zekât gelmede


Balçık, gönül olmayı ister ya; onun rahmetindendir
İnsan oruç tutar, namaz kılar ya, onun çekişindendir bu


Belâlara uğrayış karanlıklarında sabret, çekinme
Çünkü Hızır’a da abıhayat karanlıklar diyarından geliyor

 

رازق در ‫۶ ماه قبل، سه‌شنبه ۱۱ مهر ۱۴۰۲، ساعت ۱۶:۵۱ در پاسخ به علیرضا دربارهٔ مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۶۲۸:

آن بیت متعلق به غزل شماره‌ی ۶۰۵ است:

مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۶۰۵

 

رازق در ‫۶ ماه قبل، سه‌شنبه ۱۱ مهر ۱۴۰۲، ساعت ۱۶:۵۰ دربارهٔ مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۶۲۸:

ترجمه‌ی ترکی از عبدالباقی گلپینارلی

 

Dostum, şeker mi iyidir, yoksa şeker yapan mı
Ay’ın güzelliği mi daha üstündür, yoksa Ay’ı yaratanın güzelliği mi


Ey bağ, sen mi daha hoşsun, yoksa sendeki gül bahçesi mi, gül mü
Yahut da gül bitiren, yüzlerce nerkis meydana getiren mi


Ey akıl, sen mi daha iyisin, bilgide, görüşte sen mi daha üstünsün
Yoksa her an yüzlerce akıl, yüzlerce görüş belirten mi


A aşk, gerçi dağınıksın, açılıp saçılmışsın, pek tezcanlısın
Fakat bir şey var, birisi var ki aşka da ateşten bir kemerdir kuşatıyor


Ben onun yüzünden kendimden geçmişim, onun yüzünden başım dönüyor, şaşırıp kalmışım
Gâh kolumu kanadımı yakıp yandırıyor, gâh baş veriyor bana, kanat bağışlıyor


Gönül denizi, onun lûtfuyla söz katrelerinden
Husrev’e de, Şirin’e de yüz çeşit inciler düzüp sunmada


Fakat bütün o incileri aşkla kırıp dökmede
O şaşılacak aşkta bir başka şey var


Tebrizli Tanrı Şems’i, güneşe benzeyen gönlümüzü
İş bakımından kılıç haline getirmede, öz bakımındansa kalkan etmede

 

رازق در ‫۶ ماه قبل، دوشنبه ۱۰ مهر ۱۴۰۲، ساعت ۱۲:۴۴ دربارهٔ مولانا » دیوان شمس » غزلیات » غزل شمارهٔ ۱۶:

ترجمه‌ی ترکی از عبدالباقی گلپینارلی:

 

Ey Yusuf, sonucu şu gözleri görmeyen Yakub’a gel
Ey gizlenmiş İsa, şu gök kubbenin üstünde bir görün


Ayrılıktan günüm karardı. Gönlüm yay gibiydi, kıla döndü
Yoksul Yakub ihtiyarladı, ey genç Yusuf, gel


Ey İmranoğlu Mûsa, sana gönlümde ne Turusînalar var
Öküz Tanrılık etmede, gel artık Turusîna’dan


Benzim safran gibi sarardı, boynum büküldü, çenge döndü
Beden mezarında daraldım, sıkıldım, gel ey genişlik, ferahlık veren can


Muhammed’i gözleyen gözüm gamınla, müştakım sana diyor; “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” âyetinin sırrı
O dağınık saçlardan yüzünü göster, gel


Güneş sana karşı sanki akşam kızıllığı, ey padişahlardan bile öndülü kapan er
Ey Tanrı’yla bakan, Tanrı’yla gören göz, ey her şeyi bilen gönül, gel


Bütün canlar sana karşı sanki beden, sense cansın. Cansız beden neye yarar
Çoktandır gönül verdim sana, gel ey sevgili de canımı da vereyim gitsin


Gönlümü aldığın günden beri can ekinim biçildi gitti
Sonucu dert sensin, git; sonucu derman sensin, gel


Ey sevgili, ilacım da sensin, çarem de sen, yüz parça olmuş gönlümün ışığı da sen
Çaresiz gönlümde senden gayrı ne varsa yok oldu, gel


Senin kadrini bilmedim de felek, inadına var diyor
Okla gönlünü, vur başını taşlara; gel


Ey mertebesi, “Aralarında iki ok atımı kadar yer kaldı” âyetiyle bildirilen, ey o yücelik devletine sahip olan
Ey padişahım, kimsecik mahrem olamaz sana, “Belki de daha yakın” makamından gel


Ey ay gibi güzel padişah, ey yüzlerce güzelden güzel
Ey su, ey ateş, gel. Gel ey inci, gel ey deniz


Ey kendisine canımın kul köle olduğu Şemseddin, ey Rûhü’l-Emin
Tebriz senin yüceliğin yüzünden oturamaklı Arş’a döndü, Mescid-i Aksâ’dan gel

 

sunny dark_mode